SAPTAMALAR
2
Ülke olarak vazgeçilmez ve neredeyse hem fikir
olduğumuz iki konu var. Bunlardan biri; dış güçler, diğeri '' biri bizi
kıskanıyor.'' meselesi. Bu iki konuyu öyle ciddiye alıyoruz ki; ülke
yönetiminden sorumlu yöneticilerden tutun, mahalledeki Ayşe-Fatma teyzeye,
kahvedeki Ahmet amcaya kadar her birimiz her Allah’ın günü bunları konuşuyoruz.
Okulda yaramazlık yapan öğrencinin velisi; '' bizim
çocuk iyi ama çevresi kötü, çekemiyorlar bizimkini' der. İş kurmaya çalışıp
başarılı olamayan; '' komşuların nazarına geldik, çekemediler. '' der. Dolar
yükselir yönetimden sorumlu kişiler; '' muhalefet bizi çekemiyor. ''der. Yani
anlayacağınız kimse sorumluluk almaz, suçu hep bir başkasında arar. Birileri
bizi hep çekemez çünkü; biz çok
başarılı, çok becerikliyizdir. Asla bir yanlış yapmaz. Hata nedir bilmeyiz. Bir
hata, bir yanlış varsa bize ait veya bizden sebep değil, bizi
çekemeyenlerindir.
Ülke olarak daima tetikte ve savaşa hazır
durumdayızdır. En aklı başında insanla bile oturup konuşmaya çalışsan konu
döner dolaşır '' ülke bir gün işgal edilecek olsa, bizi yine ordu koruyacak. ''
noktasına gelir. Biri bizi niye işgal etsin, niye bir savaşa girmek zorunda
kalalım gibi ince ayrıntıların bir önemi yoktur.
Bizi diri tutan bir düşman düşüncesi gereklidir.
Düşmanın kim olduğu, bize uzaklığı, gerçekte var olup olmaması gibi ufak
ayrıntıların pek bir önemi yoktur. Bize düşüncesi yeterlidir. Başımız
sıkıştığında sorumluluğu yükleyebileceğimiz, başarısız olduğumuzda
suçlayabileceğimiz, işler kötü gidince tutunup, desteğe ihtiyaç duyduğumuzda
safları sıklaştırmak için kullanacağımız bir düşman lazımdır.
Oysa; ülkemizin
Doğusu yine ülkemizin Batısını kıskanacak kadar geri durumdayken, Batı ( Burada Avrupa’yı kast ediyorum.) bizi
kıskanıyor masalına kendimizi inandırmayı akıl ve mantıkla izaha çalışmıyor, çalışmak
dahi istemiyorum. Aslına bakarsanız bu davranışlarımızın nedeni basittir.
Basittir çünkü; bizde olması gerekenler yoktur. Bilim
yoktur mesela, sanat yoktur. Bunlara değer veren insanda yoktur. Sanayi yoktur
mesela, bırakınız sanayiyi bugün topraksız yapılabilir hale gelen tarım bile
biz de yapılamaz olmuştur. Akıl uğramaz olmuş, düşünce yapılamaz olmuştur.
Felsefe kapı kapanmış, ahlak halı altına itilmiştir. İnancın içi boşaltılmış,
dün bezirganlar elinde oyuncak edilmiştir.
Tüm bunlar gözümüzün önünde olurken, her seferinde ‘’Dur
bakalım ne olacak?’’ diye bekleyen canım ülke insanlarıma tavsiyemdir: Aziz
Nesin’den ‘Du Bakali N’olcek’ adlı hikayeyi okuyunuz.
Mehmet
KESKİN