SAPTAMALAR 1

 

Ülkemizde yaşanan insani, ahlaki ve vicdani bozulmalara bakınca; bu yazıyı yazan kişinin  aklına iki  sorun kaynağı geliyor. “Açlık” ve “Yoksunluk”  yaşadığımız süreçte karşılaştığımız sorunların temel kaynağı diye düşünüyorum.

1-Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine bakacak olursak, beslenmenin birinci basamakta yer aldığını görürüz. Canlı tabiatı gereği hayatta kalmak için önce beslenme sorununu çözme derdine düşecektir. Bugün ülkemizde yaşayan çoğu insanın bu birinci basamağı yerine getirebilmek için sabah akşam didindiğine eminim. Bu mücadeleyi veren insanlardan maalesef; ahlaki, vicdani veya insani bir değere sahip çıkmasını bekleyemeyiz. Böyle bir beklenti içerisinde olmak en hafif ifade ile saflık olacaktır. Ülkemizde bugün yaşadığımız sıkıntıların temel noktalarından birisi bu açlık meselesidir. Açlıkla sınanan insanın; insanlığın mutluluk ve huzur için yaratmış olduğu değerlere sahip çıkması beklenemez. Aç kalan insan için birinci öncelik açlığını gidermek olacaktır. Bu açlığı gidermek içinde elindeki tüm değerleri askıya çıkaracak, belki de tahmin edilemeyecek kadar alçalacaktır –ki bugün ülkemizde yaşadığımız insan kaynaklı sıkıntılar bu duruma iyi birer örnektir-.

Peki; açlıkla sınanıp da bu değerlerinden ödün vermeyen veya vazgeçmeyen insan var mıdır? Ben bunun mümkün olmadığını düşünüyorum. Bence; aksini iddia eden ya gerçek açlıkla sınanmamıştır ya da zaten bu değerlere tam manasıyla sahip olmadığı için ne anlamlar taşıdığını çok fazla bilmiyordur.

2-“Yoksunluk”dan kastım da esasen eğitimsel eksiklikler. John Locke insan dünyaya boş bir levha ( Tabula Rasa ) şeklinde gelir, dünyada yaşamış oldukları ve aldığı eğitimle bu levha işlenir, doldurulur demek ister. Bizde dünyaya geliş anından itibaren ailede alınan daha sonrasında devlet tarafından- belli kalıplar içerisinde- verilen eğitim baştan aşağı sıkıntılarla dolu. Oturup sıkıntıları tek tek yazmaya kalksak galiba ne vakit ne de kâğıt yeter. Fakat şu bir gerçek ki; eğitim sistemimiz ne çocuklara ne eğitimi veren öğretmenlere ne de beklenti içerisinde olan anne-babalara mutluluk vermiyor. İçinde yaşayan bireyleri mutlu olmayan bir toplumdan ahlaki, insani veya vicdani değerler beklemek yine en hafif haliyle saflık olacaktır. İnsanlarımızın mutsuzluğunu yüzlerine baktığımızda anlamak mümkündür. Çok çaba sarf etmeye gerek yok. Komşumuzun, çalışma arkadaşlarımızın, sokağa çıktığımızda koşuşturan insanların, evde eşimizin, çocuğumuzun yüzüne -anlamak isteyerek- bir-iki dakika bakacak olsak mutsuzluğun farkına varırız.

İçinde bulunduğumuz bu “Yoksunluk” hali nasıl son bulur? Bu soruya verilebilecek tek bir yanıt ne yazık ki yoktur. Ülkemiz; ekonomi,eğitim,ahlak,din ve siyaset konularının tamamında içinden çıkılmaz bir kısır döngü içerisine girmiş durumdadır.

 

                                                                                                           Mehmet KESKİN