ikiz kirazlar

küçüklüğüm çok acayipti benim. kendime göre farklıydım diğerlerinden, hep özel güçlerim olduğunu düşünürdüm. sadece bu gücümün ne olduğunu henüz keşfedememiştim. tamam tamam salak bir çocuktum anlayacağınız üzere. şimdiyse sadece düşünüyorum küçüklüğümde beni mutlu eden şeyler nelerdi diye...

ilk biyoloji temellerimi bizim evin arkasında ki çukurlukta biriken suda atmıştım, o suya dokunmak içmek belki de, için de dolaşan kurtçukları izlemek amaçlarının ne olduğunu o suda ne yaptıklarını anlamaya çalışmak ve doyasıya kirlenmek, bir çocuğu ne durdurabilir ki...

dedim ya salak bir çocuktum diye, küçükken hep "ünlüler de patlıcan musakka, kuru fasulye, yeşil mercimek yemeği yiyorlar mı acaba?" diye düşünürdüm.

ve ben hep benzinliklerin petrol çıkan yerlere kurulduğunu düşünürdüm...


Küçükken ne erikli, ne şaşal, ne zemzem. O, su tabancasının içindeki plastik kokulu su vazgeçilmezimdi benim. özlediğimi fark ettim o tadı :)

Küçükken hangimiz bakkal çocuğu olmak istemedik ki ? Nedense bakkal çocukları da hep mütevazi tipler olmuştur bu hayatta. ya da olmaya zorlanmış...

Küçükken isımlerın de ingilızcesi olur diye düşunurdum. “acaba ismimin ingilizcesi ne?” diye sorardım kendime. bu kadar salaktım ama çocuksun nihayetinde...

Küçükken bisikletimle gazete dağıtırken, yoldan evin kapısına gazete fırlatıp evin sahibine “günaydın Bay Anderson” demek isterdim. neden yokki bizde böyle şeyler...

Küçükken bisikletn zinciri attıktan sonra yerine takarken ellerin kapkara olması ve bunu arkadaşa karşı bir silah olarak kullanma."Deyeyim mi?" evet kendim kadar salak ve kendim kadar çocuk arkadaşlara sahiptim...

Küçükken bir yazının başlığını tam ortaya yazma stresini yaşamayan çocuk yoktur herhalde. Olmadı sil. Bide kırmızı kalem zor silinirdi...

Küçükken sulu boyayı kâğıda sürdüğümüzde kâğıdın dalgalı bir hâl alması kadar sinir bozucu bir olay yoktu sanırım...

Küçükken trafik canavarını gerçek bir yaratık olarak düşünenleri koruma ve kalkındırma dairesi başkanlığı kurup kendimi de başkan olarak atamak istiyorum...

Küçükken basketbol topunu işaret parmağında çevirebilen herkes gözümde potansiyel bir Michael Jordan’dı. yapıcak bir şey yok benim iki saniye yapamadığımı saatlerce yapabilirdi belki de...

Küçükken parmağıma ip bağladığmda birinin "kangren olursun." sözü üzerine ipi çözerdim. Şöyle rahat rahat parmağımın morarışını izleyemezdim. şimdiyse rahat rahat izliyorum kimsenin umurunda değil...

Küçükken ağzının içine yanan kibriti sokup söndüren insanları gördükçe “Vay anasınıı siii.” demiyodum tabii ama şaşırıyodum yine de...

Küçükken çeşmeden elinle su içerken su kazağın kolundan içeri akardı ya, heh işte hatırladın mı o anı o duyduyu, dur ağlama beni de ağlatıcaksın...

Küçükken içinde taso var mı yok mu diye cipslere dokunarak bakmamıza izin veren bakkallar vardı. "Oğlum aşşadaki bakkal elletiyomuş. -Oha."

Küçükken birbirine yapışık ikiz kirazları gördüğümde yüzümde oluşan gülümseme hala oluşuyor fakat saflığından birçok şey kaybetmiş şekilde.

acaba hep çocuk mu kalsaydık...





( bu arada geçen günki izmir ziyaretim gerçekten çok güzel geçti. hepinize çok teşekkür ediyorum :). bu arada cafe villa daki Cihan'a da sevgilerimi gönderiyorum :).. esen kalın...