GÜVERCİN KANADINA YAZILAN MEKTUP....
Ramazanda Ametlide Fıkralar
- nasıl allahım bu da senin gücüne gitmiştir.
bi kaşık çorba daha çekip:
-eşeği de kurbana saymayan memeti siksinler
not: memet sana kaç defa oruç tutma dedik ametliyi sel basıyor her oruç tuttuğunda
üç soru üç cevap
Bir gün Mevlana’ya felsefe ile meşgul olan bir grup insan geldi. İmani konularda soruları vardı. Mevlana, bu felsefecileri Şems-i Tebrizi’ye gönderdi.
Felsefeciler Şems’e geldiklerinde, O, talebelerine, bir kerpiç üzerine nasıl teyemmüm edileceğini gösteriyordu.
Gelenlerden biri, en çok takıldıkları üç soruyu, peş peşe sıralayıverdi:
1- Allah var dersiniz, ama görünmez, gösteremezsiniz; gösterin de inanalım!
2- Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonrada Cehennem’de ateşle ceza verilecek, dersiniz. Ateşten yaratılmış şeytana, ateş acı verebilir mi?
3- Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının karşılığını görecek, diyorsunuz. Rahat bırakın şu insanları istediklerini yapsınlar…
Sorular biter bitmez Şems, elindeki kerpici, soruları soran felsefecinin kafasına vurdu.
Felsefeci hemen kadıya gitti ve Şems’ten şikayetçi oldu.
“Ben soru sordum, O bana kerpiçle vurdu!” dedi.
Şems-i Tebrizi de kendini savundu:
“O bana sordu, ben de cevabını verdim.”
Kadı bu işi açıklamasını isteyince de şu açıklamayı yaptı:
“Efendim, bu adam, ‘Bana Allah-u Teala’yı göster.’ dedi. Ben de elimdeki kerpici başına vurarak sorusunu açıkladım. Şimdi başının ağrıdığını söylüyor. Bana başının ağrısını gösterebilir mi?”
Adam şaşırdı ve,
“Ağrı gösterilir mi? Ancak hissedilir!” dedi.
Şems de taşı gediğine koydu:
“İşte, nasıl varolan ağrı gösterilmezse, Allah’da vardır, ama göze gösterilemez demek istedim!”
Şems savunmasına şöyle devam etti:
“Bu adamın ikinci sorusu, ateşten yaratılmış olan şeytanın ateşle nasıl cezalandırılacağı idi.Ben bunu açıklamak içinde başına topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Başı acıdı, ağrıdı. Oysa ki kerpicinde kendisi gibi asıl maddesi topraktır. Nasıl toprak toprağa acı veriyorsa, ateş de ateşten yaratılmış şeytana azap verecektir. Üçüncü sorusu da ‘Bırakın insanları, isteyen istediğini yapsın; niçin ahirette yapılanların karşılığı verilecek, diye korkutuyorsunuz?’ şeklindeydi. Ben de ona canımın istediğini yaptım. Ama bundan hoşlanmadı ve beni size şikayet etti.”
Felsefeciler bu açıklamalar karşısında ne söyleyeceklerini bilemediler ve çok mahcup oldular.
Onların ayakları yok ki...
Alevler içindeydi orman nasıl olmuştu nerden çıkmıştı anlaşılamadı bir anda alevler sardı her yanı ve önüne ne gelirse yakıp yıkıyordu.Yok oluyordu o güzelim yeşillikler,kuşların yuvaları yok oluyordu,yanıyordu aslanların evi ağaçlar hiç yaşamamış gibi yok olup gidiyordu.Tavşan file,fil ceylana,ceylanlar kaplumbağalara kaçın diyordu kurtarın kendinizi.Bütün orman telaş içersinde bir yandan diğer yana bilinçsizce hareket ediyordu.Kaçanlar kurtulduğuna sevinemiyordu dahi geri de kaybettiklerini düşünüyordu; evlerini,yavrularını dünyalarını kaybetmişlerdi.Geride kalanların ise düşünecek bir şeyleri kalmamıştı zaten onlar yok olmuştu.Telaş içersinde koşturur iken hayvanlar bir ses duyuldu;nereye gidiyorsunuz bu telaş nedir böyle?Asırlık ulu çınarın sesiydi bu.Yanıyor dedi hayvanlar hep bir ağızdan ormanımız yanıyor ve bu koşuşturma onun içindir alevlerden kaçmak canımızı kurtarmak için.Ya ben nasıl kaçayım bizler nasıl kaçalım dedi ağaç;bizlerin ayakları yok ki biz ne yapalım?Kimse düşünmemişti onları nasıl kurtulacaklardı?
Ulu ağacın yakınlarına kadar gelmişti alevler ve bir bir yanıyordu arkadaşları.Otlar,çalılıklar,ağaçlar kaçabilme meziyeti olmayan tüm canlılar yanıyordu.Dallarını sarmıştı alevler ulu ağacın, tanrım dedi;benim niye ayaklarım yok,ben nasıl kurtulayım?Seni özel kılan onlardır dedi tanrı;sen kaçsa idin eğer ne önemin kalırdı,insanlar sana ne değer verirdi bir düşün.Yanan yer yanar sen yeni yerinde yaşamaya devam ederdin o zaman insanlar sana niye değer versin,seni korusun ki?Peki dedi ağaç haklısın tanrım;ya onlar bunu bize yapanlar evimizi yakan,bizi ölüme mahkum edenler ne olacak onlarda insan değil mi?Onlar dedi;işte senin ayaklı olanların bak onlara hiçbir değerleri yok…
M.KESKİN
SANA DEĞİL YAZDIKLARIM...
Aç ve yoksul insanlaradır dinlediğim şarkılar, dilimdeki umut türküleri sana değil. Ben ve benim gibiler için yazdı Nazım şiirlerini ve biz onları aşk ile sevda ile söyledik; sen sakıl ola ki ağzına dahi alma onları. Irakta, Filistin de ölen çocuklar, ağlayan analar içindir gözyaşlarım sana değil; okuduğum kitaplarda onlar var ve sade onlar sen ve senin gibiler asla değil. Sen paranın ve saltanatın düşkünü, sen temiz kalpler düşmanı, masum aşklar katili, kirli dünya insanı yoktur bende sana ait bir parça. Çocukların katili, anaların gözyaşı sebebisin sen, ormanları yakan, denizleri kirleten aşağılık bir yaratıksın. Ben ve benim gibilerin senledir savaşımı ve bu savaş yeni değil insanlığın günümüze taşıdığı ve bundan sonrasına taşınacak bir savaştır.
Bir gün son kadında doğurmayıncaya kadar,son ağaç meyve vermeyi bırakıp,son erkek bir kadını sevmekten vazgeçinceye ve ozanlar umut türkülerini söylemeyi bırakıncaya kadar sürecek bir savaş bu…..
M.KESKİN
Picheus Yılın Haberi : Gerdekten kadının belini kırdı
Görücü usulüyle evlendirilen çoban, ilk gece azgın boğa gibi saldırdı Gözünü hastanede açan gelin, "Beni o adama vermeyin" diye yalvardı
Köylüler acıyıp evlendirdi
ÇOBAN Musa, kendini bildi bileli köyün çobanıydı. Artık 40 ına merdiven dayamıştı. Sabahın ilk ışıklarıyla hayvanları meraya götürüyor, akşam hava kararırken köye dönüyordu. Köyün dışındaki tek göz kulübesinde yalnız başına yaşıyordu. Musa nın durumuna acıyan köyün yaşlıları, onu kocası trafik kazasında ölen ve genç yaşında dul kalan Fadime ile evlendirmeye karar verdiler. Musa nın ve Fadime nin bu karara itirazı olmayınca, hemen düğün kuruldu.
Karyoladan yuvarlandılar
GELİN ile damat, düğünden sonra odalarına kapandılar. Ancak çoban Musa, daha odaya girer girmez Fadime ye saldırdı. İlk başlarda bu Fadime nin de hoşuna gitmişti. Oda adeta savaş alanına dönmüştü. Bir ara nasıl olduysa ikisi birden karyoladan yuvarlandılar ve 90 kiloluk Musa nın altında kalan Fadime acı bir çığlık attı. Belinde müthiş bir ağrı vardı ve kıpırdayamıyordu. Musa hemen köylülerden yardım istedi. Fadime apar topar kasabaya hastaneye götürüldü. Yılların birikimiyle saldırmış! n TAZE gelinin yapılan muayenesinde belinde kırık tespit edildi. Gözünü hastanede açan ve belki de bir daha yürüyemeyecek olan Fadime, iki gözü iki çeşme ağlayarak, "Beni bir daha o adama vermeyin" diye doktorlara yalvarırken, hastane polisi de Musa nın ifadesini aldı. Şaşkınlığını üzerinden atamayan çoban Musa, "Hep yalnız yaşadım. Elime kadın eli değmedi. Yılların birikimiyle saldırmışım. Gerisini hatırlamıyorum" dedi.
Kaynak:Gaztesok
Mezopotamyadan alacahöyüye oradan da ahmetliye uzanan bir serüven...
Kabileler halinde yaşayan bu göçebe topluluğu guruları vardır. Kanaat önderi gibi olan bu gurular topluma refah sağlar her türlü teknolojiyi takip etmekle sorumludur. Eskiden kılıç ve içindeki metaller üzerine barut formülü üzerine yoğunlaşan gurular günümüzde ise bilişim sektörüne atılmışlardır. Dünyanın teknoloji devlerine yazılım geliştirme ve donanımı üretimi konusunda yardım etmektedir. Burjuvazinin türkiyede oluşmasını sağlamışlardır. Komünizmi bir hayat şekli olarak benimseyen bu topluluğun bugün ametlide çok geniş topraklarda çiftlikleri bulunmaktadır.
Rivayetlere göre google işbirliği yaparak microsoftun bir açığını buldular..tüm lisanslı windowsların yıldızlarını maviden kızıla cevirerek kamuya ücretsiz hale getirdiler..
"Çanlı Mezopotamya Uzmanları"
Çiftliklerinde ibadethane olarak sadece cami bulunmuyor camiye ek olarak sinagog ve kilise de bulunuyor.
Dini seven bu topluluk fotoğraf çekmeyi ve artistik pozlar vermeyi çok seviyor. Yandaki fotoğrafta görüldüğü gibi din ve fotoğrafçılığı tek bir pota içinde eritmişlerdir.
4 minareli caminin yapımı yaklaşık 2 yılda tamamlandı. Dışı ve içi italyadan getirilen özel mermerlerden oluşuyor. Girişte 2 tane büyük heykel bulunuyor. Bu heykeller artemis ve athena heykeli.
İnançları gereği her yemekte içerler yemek sonrası haftanın 6 günü içki içilir 1 gün ise halı saha maçı yapılır. Bu gelenek yıllar içinde değişegelmiştir. İlk başlarda spor yapmak amacı ve dinin etkisi altındayken sonradan eğlence ve zevk haline dönüşmüştür.
Fotoğraftakiler (Soldan sağa):
K. Hüdaverdi Kesk
K. Adile Kesk
Junior K. Binnaz Kesk
Bu fotoğraf insanı gerçekten kıskandırıyor. Bu yaşına gelmiş ve hala çok iyi geçinen bir çift ve teknolojiye merakları...
Teknoloji devlerine hizmetten başka diğer büyük giyim şirketleriyle anlaşma içerisinde olan topluluk korozyon, abibas, mayk, kesk gibi şirketlerin çözüm ortağı ve ar-ge destekçisidir.
Dünya çağında ithalatlar yapan topluluk başta İtalya, Almanya olmak üzere pek çok pazara kıyafet satmaktadır. Rusyadan aldığı gücü içinde hisseden toplum çok yüksek borsa değerleri olan hisselere sahiptir.
Günlük geliri 8 milyon $ olan hisseler ile dünya pazarını elinde tutuyorlar.
Fotoğraflarla Toplumları:
Bu yazı picheusların ruhu için yazılmıştır. Herhangi karalama amacı içermez ve kolpadır.
Acimasiz Gerçekler - Chat zorlu maraton
Siteden kendiniz tshirtte alabiliyorsunuz. Ama şimdilik stok kalmamış. Tasarımları çok güzel ve üzerlerinde tescilli internet çapkını yazıyor. Bunu biz yapsaydık kesin üzerine "tescilli online abaza" yazardık.
Sitede chatin zorlu bir ortam olduğunu ve avatar güzellerinin gerçekten ne kadar güzel olduğunu göstermeyi amaçlıyor. İnternet böyle bir ortam işte :D Siteden çapkınlığınızı sertifikalayabilirsiniz. Ayrıca bu işte ben kötüyüm diyenler internet çapkının başucu rehberini ücretsiz olarak indirebilir.
Siz siz olayın webcamli görüşmede bile karşınızdakine güvenmeyin
İtirazı olan var mı? Konu başlıklı spriteın acımasız gerçekler videosunu izlemek için tıklayın
Vodoo büyüsü yapmak için tıklayın
picheus_homini bizim adımıza çapkınlık sertifikasını almış. başarılarının devamını diliyoruz.
made in france..majorette..
Dünyanın en güzel oyuncağı ya da bazı koleksiyoncular için en değerli parçaları..hala daha internette fiyatlarına bakıp ulan on onbeş tane alsam mı dediğim kırtasiyedeki dönen dolapta asılı olan rüyalarıma giren oyuncak..
özellikle 80 sonrası doğan çocukların matcbox larla kıyaslaması hala sürmekte..en sevdiğimiz arkadaşlarımızla halı desenlerinin üzerinde kendi dünyamızı kurar o arabanın direksiyonuna geçer hıınn hıın diye ses efekleri verirdik..virajlarda hafif bastırır merkezkaç ı çocuk aklımızla uygulardık..en sonunda toplanır divan altına bazıları da misafir çocuklarına arzu nesnesi olarak kudurmaları için vitrinlerde sergilenirdi..
hatta mahallede bir arkadaşım cüneyt arkının filminde uçurumdan düşen arabanın altında majorette yazıyo demişti..ne oyuncakmış yahu..
altı gri metalle kaplı olur made in france,majorette ve arabanın modeli yazardı..bazen majorettelerin gerçeklerini gördüğümde içimde çocukluktan kalmış bir esinti beni alıp götürüyor..
fiyatları hala daha emsallerine göre pahalı..ayrıca çocukluğumdaki kalite de değiller..gittigidiyor' dan ilgilenenler ulaşabilir..son yıllardaki çin emekçisinin durdulamayan yükselişi majorettileri de vurdu ve zaten az olan satıcılar hepten yok oldu..
çok güzel günlerdi majorettilerle oynadığım günler..onlarla oynarken yaşadığım duyguyu hiç bir bilgisayar oyunu yaşatmadı..ve eminim ki majorettelerle oynayan çocukların oynamayanlardan çok büyük farkları var..1 e 64 küçülen bu arabalar ufacık yüreklere büyük tutkular yerleştirdi zamanında..
Kendisini solcu olarak tanımlayan kürt milliyetçiliği!
Son günlerde değinmek istedim istedim istedim... ama ne yazacağımı nerden başlayacağımı, nerde bitireceğimi, sınırlarımı belirleyemedim. Öyle doğaçlama bir yazı yazayım dedim.
Solculuk-sağcılık 70lerden beri aktif olarak ülke siyasetinden kır kahvesine kadar her yerde konuşulan bir şey. Sağda milletçiler ve din kesimi solda aydın diye geçinenler Atatürk'ün arkasına sığınanlar var.
Solda durum gün geçtikte biraz daha ilginç bir hal almaya başlıyor. Hrant ölüyor herkes ermeni oluyor. Kürtleri destekleyen solcu kesim var. Kürt deyince herkes terörist algılıyor böyle olunca daha neyi desteklediğini bilmeyen millet kürtler yerine teröristleri destekliyor. Yok şu haklara sahip olsun deniliyor. Olsun arkadaşım tabiki olsun ama karşılığı... derler.
Yok terörizmi destekleyen solcu, Atatürkçü Solcu, Demokrat solcu, Kürt milliyetçisi solcu, 62'den tavşan yapan solcu...
Sırf ne olmadığını bilmediği kürtlüğü savunan ve solcu diye geçinen arkadaşlarıma sesleniyorum. Kürtçeyi ve kürtlüğü bir özenti olarak görenlere sesleniyorum: Yeter yahu!
Özgürlük barış diye kürtçe şarkıları bangır bangır söylüyorsunuz. Söyleyin! Ama ne söylediğinizi anlayın da söyleyin. Bölünmeye yönelten solcular var.
Hani nasıl bir neslin solcuyum diye geçinen kısmı kapitalizmin yalakası olarak reklamcı oldular ya şimdi bu "sosyalist milliyetçi" arkadaşlarımız da ilerde o duruma düşeceklerdir.
Aslında anlatmak istediğimi tam olarak kelimelere dökemedim. Belki bir kızgınlığın ürünü olarak anlatamıyorum ama demek istediğim halkımızın acıma duygusunu köte yöne yönlendiriyorsunuz. Kürtçe sloganlar atıp 3-5 kelime öğrenerek onların ne istediğini ve ne yaşamak istediğini anlayamazsınız, burada karşı çıktığım ne kürtlük ne kürtçülük ne de solculuk. Sadece çakma solcu ve çakma kürt milliyetçisi solculara lafım.
Neyse lafı fıkrayla bağlayayım fıkradaki isimlere takılmayın sadece fıkra kimseye isimlerlerle laf dokundurmaya çalıştığım falan yok!.
"
Vaktin birinde aynı bugünkü gibi öküzlerle kurtlar varmış. Kurtlar kuvvetli hayvanlardır ancak öküzlerin sayısı çok olduğu ve beraber hareket ettiklerinden kurtlar bunlara yanaşamıyorlarmış. Kurtlar düşünmüş taşınmış"Bu öküzleri nasıl alt ederiz?"demişler.En sonunda akıllarına bir fikir gelmiş.Öküzlere bir elçiler yollamışlar.Elçiler demiş "Efendim,bizim sizle bir sorunumuz yok ancak şu sarı öküz gözlerimizi kamaştırıyor,o yüzden sizlere de musallat oluyoruz.Sarı öküzü verin dost olalım."
Öküzlerin hükümdarı düşünmüş.Sonunda serı öküzü kurtlara teslim etmeyi kabul etmiş.Kurtlar sarı öküzü memleketlerine götürmüş ve bir güzel ziyafet çekmişler.
Aradan zaman geçmiş,beyaz öküz için gelmiş bu sefer kurtlar ve onu da almışlar.Bu defalarca tekrarlanmış.Sonuçta öküzler azalmış ve kurtlar artık izin bile almadan doğrudan öküzlere dalıyor,istediklerini alıp götürüyorlarmış.Öküzlerin hükümdarı durumun bu noktaya geleceğini tahmin edemediği için üzülüyor, dövünüyormuş ama ne fayda.En sonunda öküzlerin başı ve birkaç öküz kurtlardan korunmak için ormanın derinliklerine saklanma yolunu seçmişler.Öküzlerden biri bunun üzerine öküzlerin hükümdarına sormuş:
"Bizim vaktiyle koca sürümüz,kuvvetli bir toplumumuz vardı.Kurtlar bile bizden korkardı.Kavgada onlara galip gelirdik.Ama gelin görün ki bugün ne hale düştük?Biz bu savaşı ne zaman kaybettik sultanım?
Öküzlerin hükümdarı iç geçirir.Bir süre sessizlik olur.Sonra yanıtını verir:
"Biz bu savaşı ilk tavizi verdiğimiz zaman yani sarı öküzü kurtlara teslim ettiğimiz zaman kaybettik."
Mini Card Olayı Nedir? Araştırdım İnceledim Yazdım
Ufak fotoğraflarınızı ufak çerçevelere yerleştirip çerçeve haline getirebiliyorsunuz. Bu işin yaratacısı moo'nun internet sitesinde fiyatlarına ve ürünlerin özelliklerine baskı kağıtlarının ağırlığı niteliği kadar detaylı bilgiye sahip olabilirsiniz.
Örnekleri çeşitleyebiliriz. Buraya, şuraya, oraya ve buraya bakabilirsiniz. Resimlerinizi siteye yükleyip detayları belirleyip hazır olarak satın alabilirsiniz. Minicard haricinde yaratıcı kartvizitler, kutlama kartları, posta kartı, etiket, sakız kabı falan vs baya bir şey var. Flickr , facebook resimlerinizi otomatik siteye aktarıp baskı alınabiliyor.
Gel gelelim işin en civcivli kısmına. Bu işi ucuza nasıl getirebiliriz. Bunun için biraz photoshop bilgisi yeterli!.. Fotoğraflarınızı 28X70 mm boyutunda keserek yapabilirsiniz. Kestiğiniz resimleri 10X15 boyutundaki fotoğraflara yerleştirebilirsiniz. Sonra bunu bastırabilirsiniz ve bunlara uygun bir kap yaparak saklayabilir, paylaşabilirsiniz.
Buradan hazırladığım psd dosyasını indirip klavuz çizgilerine göre hizalayabilirsiniz. Bu dosyayı indirip baskı haline getirip, bastırdığınız fotoğrafları kesip minicardlar oluşturabilirsiniz.
tanıtım..kemer..
trakya ile ege arasına sıkışmış her iki yöreyi de kırmayarak ikisinin harmanını oluşturmuş memleketimin tipik örneklerinden biri..küçük balıkçı köyü..benim bağlantım ise dedemin memleketi olması..cümle içinde kullanmak gerekirse "yiyin gari beyaa" açıklayıcı olur sanırım..
Truva'nın komşusu Parion antik kenti üzerine kurulmuş nerdeyse..evlerin temellerinde, duvarlarında üzerlerinde kartal işlemeli mermerleri rahatlıkla görebilirsiniz..
halkın yoğun ilgi gösterdiği uzundere plajı da bi kaç kuşak önce bizimdi diyerek böbürleniyorum her gittiğimde..nasıl bi duygu olduğunu bilmezsiniz tihe..
neysem potur potur bi ses duyduğunuzda kıpırdamayın..bi kaç saniye sonra ilginç bir taşıtla yüz göz olabilir onu ve üzerindeki yapımcısını, şanslıysanız kasasında bir kaç da çocuk gözlemleyebilirsiniz..
cami de ezan okumak için mikrofon başına doluşan çocukların kıkırtısını çok uzaklarda değilseniz ya da bir balıkçı teknesi geçmezse rahatlıkla duyabilir keyiflenebilirsiniz..
yolunuz bigaya düşerse ve fazladan vaktiniz olursa bir yaz günü hem denize girebilir hem de kayak yapabilirsiniz..:D:D ne kayağı ya ha ha abarttım..
tanıtım..aretlikler diyarı..
yedi tepeli şehir..yedi veya daha fazla tepe arasına kurulmuş..iki taraf arasındaki ulaşım köprüler sayesinde yapılıyor..ne tarihi var ne jeopolitik önemi..ne gazete de ne televizyonda ordan haber göremezsiniz..başarılı öğrencileri var ancak hiç bir zaman başarılı öğrenciler oraya gitmek istemez..öyle güzel bir manzarası vardır ki gece..ne izmire ne istanbula ne de başka bir şehire değişmem memleketim çan'ı..
anlatıcak o kadar çok şey var ki bu küçük kasaba için nerden başlasam diye düşündüm ve başlamadım..
eğer bir gün yolunuz çan'a düşerse ;
göletlerde ve havuzlarda su sporları yapın..dalın çıkın....dağcılık için erenler tepesine gidip kaybolmadan dönmeyin(!) hacılar altında drift drag mutlaka yapmalısınız..halk otobüslerinden herhangi birine binerek bir saate şehir turu yapın..çıkıştaki kipa tabelasını görmeden gitmeyin..aksuyumuzdan mutlaka için..kömür işletmesinde dev kamyonları bir kerede dolduran devasa kepçeleri görün..kaynanalar parkında çiçekleri koparın çekirdek kabuğu ve çöp atın..
mustesna ınsanlar
amele olmak gercekten çok mustesna bır ıs. oyle gulup gecebılırsınız ama kalıfıye amelenın dıger sıradan amelelrın gozunde nasıl bır populerıtesının oldugunu asla bılemeyeceksınız. ben nerden mı bılıyorum işte kalıfıye bır amelenın yazısını okuyorsunuz ... okadar ılgınc olaylar yazsıyorsunuz kı ınsaat denen kucuk caplı alnada bazen hayretler ıcerısınde kalabılırsınız. sırf yemekte son karpuz dılımını aldım dıe benden sonra gelen şıvan kod adlı esat amcanın bıcagı böğrüme saplamasına maruz kalıcaktımm. dusunsenıze gazetelerde cıkan mansetlerı şıvan karpuz kalmadıgı ıcın bır ameleyı hunharca oldurdu. bunu da yok sayalım pekı her yoreden ınsanınbu ınsaatte bulunmasından dolayı cesıtlı sıvelere aşina oluyorsunuz bır sure sonra. bi enişte vardı mesela butun gun harç karardı sesı cıkmazdı ama bu sessızlıgı ona soru sordugunuzda sızı gulmekten yerlere yatırabılırdı. en son murat nerde dıe bı soru sordum ve aldıgım cevap oğardaa... oğarda ne yaaaa kala kaldım oysa gotunu donup gıttı soradan krıze gırdım ve ınsaat tayfasında cok populer bı soz halına getırdım bu oğarda lafını... ama şunu da soylemeden gecemıcem ınsaat ortamında mertten daha abaza ınsanlar da gordum yaaa olsem de gam yemem:D adam abazılktan yakında dyuvarı delerse hıc sasırmıcam sözz :D:D