BARIŞ....


Yüzyıllar öncesinde ilk kanın dökülmesi ile birlikte yeni bir kelime ortaya çıktı; barış. Benim kuşağımın, benden önceki kuşakların kısacası tüm insanlığın özlem ile andığı kelime. Üstüne şiirler, şarkılar yazılan, düşünceler üretilen, eserlere konu olan kelimedir; barış. Bir sürü edebiyat insanı, şairler, yazarlar, filozoflar dünya üzerinde barışın özlemini çekmiş, ona dair eserler üretmiş ve var olması için ter dökmüştür. Bunlara yeryüzündeki dinler de dâhildir. Yeryüzüne Tanrı tarafında indirildiği söylenen kutsal kitaplarda insanların barış içinde yaşaması ile ilgili emirler içermektedir.

“Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.” diye geçmektedir. Son kutsal din olduğu varsayılan İslamiyet de ve onun kutsal kitabı Kuran da insanlara barış bu kelimelerle öğütlenmektedir. Ama ne yazık ki İslamiyet bu gün terör kelimesi ile eş anlamlı hale getirilmeye çalışılmaktadır. Bu çok üzücü. Bir diğer kutsal din varsayılan Hıristiyanlıkta aynı derecede barış ile ilgili emirler ve bilgiler içermektedir. İncil’in bir yerinde “Kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davası olup mintanınızı almaya çalışana abanızı da verin. Sizi bin adım yürütmeye çalışanla iki bin adım yürüyün.” diyerek hoşgörü ve barışa ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Gelin görün ki başta kilise olmak üzere Krallar, İmparatorlar Ortaçağ karanlığında bunun tam tersini uygulamış binlerce insanın kanı akıtılmıştır. Avrupa din savaşları ile kana bulanmış, Kilise saçma uygulamalarla “Engizisyon Mahkemeleri” insanları ölüme mahkûm etmiştir.

İnsan yaşamının önünde büyük bir umut olarak duran edebiyat, yeryüzünde barış olsun diye çok uğraşmıştır. Yazarlar, şairler her fırsatta barışı tanımlamış, ona özlemlerini dile getirmişlerdir.

“Ölüm yüreklerde az yer kapladığı ve güvenli parmaklarda mutluluğu gösterdiği zaman bacalar; ikindi vaktinin büyük karanfilini ozan ve proleter birlikte kokladığı zamandır barış.”Kapı komşumuz, bize bizim kadar benzeyen Yunanlı şair Yannis Ritsos böyle tanımlıyor barış kelimesini. Bir başka şiirde bu sefer bizden birisi Vedat Türkali barış için “Dünyayı böylesine sadrımı kollar/Ne etsin kelepçe neylesin zincir/Kaç kez gösterdi tarih aldatmayacak bizi/Bu denizli kuşlu dünya da/Bir tek acılar mıdır payımıza düşen/Dökülsün beş kıta da/Ekmek de özgürlük de barışın gülleridir.” diye yazıyor.

Milyonlarca insanı peşinde sürükleyen dinlerin buyrukları, bunca şair, yazılan şiirler boşaymışçasına dünya yine kan ve gözyaşı ile ıslanmakta. Bu gün hangi insan olur ise olsun çıkıp sorsak muhakkak ki barış istiyordur. İş kelimeler ile anlatıma geldiği zaman barış yanlısı olan insanlar uygulama anında tabiatlarına, hırslarına yenik düşüyorlar. İçersinde bulunduğumuz dünya da var olan mülkiyet hakkı, sermaye ve lükslerimiz çerçevesinde vahşileşiyor karşısındaki insana akla hayale gelemeyecek kötülükler yapıyor. Birçok insandan duyarız-ki eminim bizlerde söylüyoruz-karşımızdakine hoşgörü gösterirsek mutluluk olur, barış olur zırvaları. Bu tamamen yalandır. Barış kelimesi eşitlik, adalet etrafında var olan bir kavramdır. Oysa hoşgörü denilen kavramda güçlü bir kesimin, güçsüze tahammülü söz konusudur. Eşitliğin olmadığı, güçlü güçsüz kavramını var olduğu bir ortamda barıştan söz etmek ahmaklık olacaktır. Böyle bir ortam anca savaşı ortaya çıkarır. Tıpkı bu gün ve öncesinde dünyamızda olduğu gibi.

Savaş acı, gözyaşı, ölümler ve yıkım demektir. Savaş evlatsız kalan anneler, yetim kalan çocuklar demektir. Taoist felsefenin kurucusu varsayılan Lao Tzu “Ordunun geçtiği yeri dikenler bürür; Savaşları acı yıllar izler.” diyerek savaşın dehşetini ortaya koymaya çalışmıştır.

Yine bir başka lider, ulusumuzun kurtarıcısı M.Kemal Atatürk’te bir sözünde “Milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir.” sözü ile savaşın vahşetini ortaya koymuş, barış kelimesinin önemini vurgulamaya çalışmıştır.

Tüm bu yazdıklarımın ışığında barış özleminin son bulması;mutlu,barış dolu bir dünya diliyorum….

*Yıkıntılar arasında kaç çocuğun hayalleri kayboldu? İnsan neden kendini unuttu neden kendinden oldu? Hangi yolda kaç kişi bir hiç uğruna canından oldu? Hep yalan söylenmiş hep yalan Ayrılanlar hiç kavuşmadı, dinlediğim masallar hiç gerçek olmadı Kimse sandığım kadar masum kalmadı, savaş durmadı ölüm azalmadı...

M.KESKİN….

İNSAN DOĞASI


İnsan doğasının yetersizliği yüzünden hiçbir şeyi duru ve yalın haldetutamıyoruz. Kullandığımız her şeyin özü bozulmuştur madenlerinbile. Altını işimize yarar hale getirmek için başka bir madde ilekarıştırıp bozmak zorunda kalıyoruz. Ne Ariston'a, Pyrrhon'a ve Stoacılara göre hayatın amacı olan erdem,ne de Kyrene okuluyla Aristippas'ın sözettikleri haz katıksız olarakelde edilmiştir. Kavuşabildiğimiz zevk ve nimetlerin hepsi mutlaka dertlerle,üzüntülerle karışıktır. Medio de fonte leporum Surgit amari aliquid, quod in ipsis floribus angat (Lucretius) Zevkin kaynaklarında öyle bir acılık var ki, Çiçekler arasında bile olsa boğazımızı yakar. Son sınırına varan bir hazda inlemeye, sızlanmaya benzer bir durumvardır. İnsan can çekişir gibi olur. O kadar ki bu haz son kertesinegeldiği zaman onu en acı sözcüklerle anlatırız: Bitmek, yanmak,bayılmak, ölmek, «morbidezza» gibi. Tatlı ile acı arasında, bir özbirliği olduğuna bundan daha iyi kanıt olamaz. Derin bir sevinçte, eğlentiden çok ciddilik vardır. Ipsa Felicitas, se nisi temperat, premit (Seneka) Mutluluk bile haddini aşarsa azap olur. Mutluluk bizi ezer. Eski bir Yunan atasözü de öyle der anlamı aşağı yukarı şudur: Tanrıların bize verdiği bütün nimetlerin hiçbiri katıksız ve kusursuzdeğildir, onları bir dert pahasına satın alırız. İşte eğlence, keyifle sıkıntı, birbirinden çok ayrı oldukları halde, gizlibirtakım ilintilerle, kendiliklerinden birleşebiliyorlar. Sokrates der ki: «Tanrılardan biri hazla elemi birleştirip karıştırmakistemiş, bunu başaramayınca, bari şunları kuyruklarından birbirinebağlayalım, demiştir.» Metrodorus, yazgının bir çeşit zevkle karışık olduğunu söylermiş,bilmem o da aynı şeyi mi söylemek istiyordu; fakat bana öyle geliyorki insan kendini hüzne bile bile, isteye isteye, seve seve bırakır. İnsanmahsus da kederli görünebilir; onu demek istemiyorum. Üzgünzamanımızda bile gülümseyen, hoşumuza giden, ince ve tatlı birşeyler duyar gibi oluruz. Acaba bazı ruhlar için hüzün bir zevk, birgıda değil midir? Est quaedam flere voluptas (Ovidius) Ağlamak da bir zevktir. Seneka'da Attalus diye biri der ki: Yitirdiğimiz dostların anısı, çokeski bir şarabın acılığı gibi, mayhoş elmalar gibi hoşumuza gider.» Minister vetuli, puer, Falerni, Ingere mi calices amariores, (Catullus) Kadehime eski Falernum şarabı döken çocuk, Daha acısından getirbana. Doğada şöyle bir karışma da görülür: Ressamlardan öğreniyoruz kiağlarken ve gülerken yüzümüzde beliren çizgiler ve hareketleraynıymış. Gerçekten, resim henüz bitmeden bakacak olursanız çehreağlayacak mı, gülecek mi bilemezsiniz. Daha garibi var: Gülme sonsınırına varınca gözyaşlarıyla karışır. İnsanı dilediği bütün keyiflere kavuşmuş düşünelim. Diyelim kibütün bedeni, aralıksız, şehvetin son sınırındaki hazza benzer bir haziçindedir. Öyle sanıyorum ki insan bu hazzın ateşiyle erir; bu kadarkatıksız, bu kadar sürekli, bu kadar geniş bir şehvete dayanamaz.Böyle bir duruma düşecek olursak, çürük tahtaya basıyormuş gibikorkarak kaçmak, içgüdümüzle bu durumdan kurtulmak isteriz.Kendi kendime günahlarımı açarken görüyorum ki, en iyi huylarımdabile kötüye çalan bir yan var. Korkarım ki Platon (benim şahsen entemiz yürekle hayran olduğum, doğrulukta herkesten üstün tuttuğumPlaton) en sağlam bildiği doğruluğu iyi yoklasaydı, ki herhaldeyoklamıştır, bu doğrulukta insanın karışık yapısından gelen birbozukluk bulurdu. Fakat bu bozukluk çok derinlerde gizlidir; onuancak kendimiz görebiliriz. İnsan her bakımdan ve her yönden yamalı,alaca bulacadır. Adaletin yasalarında bile mutlaka adaletsiz bir taraf vardır. Platondiyor ki, yasaların bütün ezici ve üzücü taraflarını anlatmaya kalkanlaryedi başlı ejderhanın başlarını kesmeye yelteniyorlar. Tacitus şöyleder: «Omme magnum exemplum habet aliquid ex iniguo, quod contrasingulos utilitate publica rependitur.» Örnek olsun diye verilen her cezada kamunun yararına ve bireyinzararına bir adaletsizlik vardır. Günlük hayatımızda ve insanlarla olan alışverişlerimizde fazla parlakve keskin bir zeka göstermek de doğru değildir. Derin bir anlayış bizifazla inceliğe ve fazla meraka götürür. Zekamızın olaylara ve dünyaişlerine daha elverişli bir hale getirebilmek için biraz ağırlaştırmak,körleştirmek, onu bu karanlık ve bayağı hayata uydurmak içinkarartmak ve bulandırmak gereklidir. Nitekim gevşek ve sıradanzekalar işleri daha kolaylıkla, daha başarıyla çevirirler. Yüksek ve incefelsefi düşünceler iş görmeye elverişli değildir. Keskin bir düşünceinceliği, kabına sığmayan bir zeka çevikliği, işlerimize engel olur.Dünya işlerini daha hoyratça, daha gelişi güzel yürütmeli ve herzaman talihe büyük bir pay bırakmalıdır. İşleri derin, inceden inceyedüşünüp aydınlatmaya gerek yoktur. Birbirine zıt birçok parlakdüşünceler ve biçimler içinde insan kendini kaybeder: Volutantibus res inter se pugnantes obtorpuerunt animi.(Titus-Livius) Zıt düşünceleri çevire çevire zihinleri sersemleşmişti. Her işin bütün koşullarını ve sonuçlarını arayıp hesaplayan adamkarar vermekte güçlük çeker; orta bir kafa da işleri görür, büyükküçük bütün girişimlere yeter. Dikkat ederseniz en iyi işçiler nasıl işgördüklerini söylemekten aciz kimselerdir. Buna karşılık, yaptıklarınıçok iyi anlatan kimselerin elinden iyi iş çıktığı pek görülmez. Her işüzerinde bol bol, güzel güzel konuşmasını çok iyi bilen birini tanırımki, kendisine yılda yüz binlerce gelir getiren bir serveti acınacak birşekilde elinden kaçırdı.

Sonbahar.....


Bunca zamandır ektğin tarlaların hasadını toplama vaktidir.Yaşadığın onca yılda sadece ama sadece bugünden sonrası için çalışmadın mı?Yaptığın her hareket,söylediğin sözler,yazdıkların bugünden sonrasının verdiği korkuları yok etmek için değilmiydi?Hatırlarmısın-ki artık hatırlasan da söyleyemezsin-bundan yıllar öncesi,yine böyle bir sonbahar gününde "Bir mevsim daha eksildi ömrümüzden ve biliyormusun belki de daha en fazla otuzbeş kırk sonbahar göreceğiz."demiştin.Haklıymışsın.Kırkıncı sonbaharında gözlerini ebedi uykuya kapadın.Yaşamının her anında bugünü hayal ederek yaşıyor ve sonrasında unutulmamak için dünyada izler bırakmaya çabalıyordun.Bence bunu başardın da.

Sana en çok hangi konuda imrenirdim biliyormusun?hiçbir zaman yaptıklarından ve yaşadıklarından pişman değildin.Her zaman iyi ki yapmışım derdin.Unutmuyorum bir gün sohbet esnasında -yaşadıklarından pişmanmısın diye sormuştum-ve sen "Ben beni bir daha ele geçirsem/Ab-ı hayat içsem demiyorum/bir daha açılsa kapılar girsem haneden içeri/yine böyle yaşardım kan ter içinde yine böyle kavgacı/ben beni bir daha ele geçirsem" gibisinden süslü bir cevap vermiştin.İşte sen o gün benim için unutulmaz olmuştun.Yani istediğini başarmıştın.

Şimdi seni toprağın elli santim altına koyuyorlar.Bundan sonrasında toprağa ve öteki dünyaya aitsin.Muhakkak ki seni orada el üstünde tutar,hoş karşılarlar.Ama sen sevmezsin böyle şeyleri bilirim,sen orada da rahat durmazsın.Senden çekecekleri var.Kısacası Tanrı'nın işi zor.İşte burada karın,kızın,arkadaşların seni sevenler,eserlerinle büyüyen gençler.Hepsi senin için burada,seni unutmadıklarını ve unutmayacaklarını haykırıyorlar.Mutlu ol arkadaşım emeklerin boşa değildi.Başardın.Unutulmadın.

"Bu dünya bir pencere her gelen bakar gider."


M.KESKİN..

Çok güzel hareketler bunlar- Allahınız yok mu lan sizin?

%25c3%25a7ok g%25c3%25bczel hareketler Pictures, Images and Photos
İlgili aramalar: tv - çgh-sizin allahınız yokmu lan -  çgh -  çghb -  sizin -  allahınız -  yokmu -  lan

Kısa Kısa Denemeler..

Noktalı virgülle sonlandırılmış cümle gibi;

Açıklanmayı bekliyorum.

Öykü içinde anlamsız bir sözcük

Anlam kazanmayı bekliyorum.

Anlamıyorlar diye kızardım insanlara

Yeni varkına vardım,

Anlamsız bir sözcük ne anlatabilir ki!!!..
2
Karıncanın koca bir dağa tırmanması misali

Uzunca bir yol önümdeki

İlerlesem de bir süredir

Kısalmamış yol,artmış aksine.

Attığım adımlar ileri doğru değil,

Tersine doğruymuş meğer.

Zirveye ulaşmak neyse de

Başladığım noktaya dönebilsem keşke...
3
Ben de bir kalbe sahiptim...

Piraye olamadım belki,

Üzmek istemedim seni.

En güzel türküler,yokluğa yakılan değil midir?

Ben ömrümü yaktım bir hiç uğruna

Kalbini hiç yorma

Bir gün gelir bu hasret biter

Döeneceğim ağlama

Bekle beni ağlama...

(Orcun' a teşekkürler)
4
Aynı kalmaz artık hiçbir şey..

Bugünden bir parça barındırmaz yarın.

Ne ben;ben olurum gayrı

Ne sen;sen olarak kalırsın.

Sen;

Bugüne sıkışmış bir anı olursun.

Ben;

Yarında yaşamaya devam ederim.

Sen;

Bugünde ölürsün.

Ben;

Şafağı yaran güneş gibi yarında doğarım.

Sen;

Belki sen olarak kalırsın.

Ben;

Ben olmam gayrı....

M.KESKİN...

TUTUNMAK HAYATA...

Tutunmak hayata bir kıyısından

Dalıvermek dost gülüşlerinde yaşama

Korkusuzca atabilmel adımları

Girmek umarsız bir kavgaya.

İnce düşünmeden paldır küldür yaşamak.

Dost gülüşlerinde bulmak mutluluğu

Sevmek güzel bir kızı

Hiç olmamışcasına unutmak bir anda.

Umursamadan Azrail deneni

Basit yaşayabilmeli hayatı....


MEHMET KESKİN..

DEJAVU....

Dejavu;Fransızca kökenli bir kelimedir.Yaşadığın bir anı tekrar yaşıyormuşsun hissine kapılma demektir.Bilim adamları bu konuyu “Beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha küçük bir zaman fark ile çalışması,bir taraf diğer taraftan önce algıladığı için,geç algılayan taraf bu olayı daha önce yaşamış gibi olur.Sinir aksonlarındaki minik bir sapmadan kaynaklanır.” Diye açıklıyorlar.Neyse bizim konumuz bu değil.Bilim adamlarını dahi boşa çıkartacak bir ülke olan Türkiye bizim konumuz.Bir ülkenin dejavu yaşaması.Hiç olur mu bunun için yaşayanın insan olması,onu da geçtik hiç değil ise bir beyni olması gerekir demeyin.Biz beynimiz olmadığı için yaşıyoruz.
Yıl 1950 çok partili yaşam,demokrasiye geçiş diyoruz iyi hoş 10 yıl sonra bir darbe sonrası yine demokrasiye geçiş.12 Mart yıl 1971 bir muhtıra demokrasiye ayar,sonrası yine demokrasiye geçiş.12 Eylül 1980 bir darbe daha sonrası demokrasiye geçiş.28 Şubat balans ayarı derken yine demokrasiye geçiş.Görüyorsunuz sadece demokrasiye geçmek için dahi 4-5 defa aynı olayları yaşamış ülkemiz yani dejavu.
6-7 Eylül olayları,12 mart,12 Eylül işkenceleri,Maraş,Çorum ve Sivas’ta unutulan insanlık,yaşanılan ayıplar.Bir değil,iki değil defalarca yaşanılan utanç.Al işte sizlere dejavu.Hani bir ülke dejavu yaşar mıydı saçmalama demeler,ne oldu?Bu durumdan daha kötüleri var.İşsizlik örneğin,açlık,yoksulluk,yoksunluk örnekleri.Bunlar dejavunun da ötesinde olan olaylar.Benim bu yalnız üzgün yurdum kuruldu kurulalı hep fakir,aç ve yoksul.85 yıllık tarihinde(ki daha öncelerine bu toprakların tarihine değinmiyorum dahi.) her gün hızla çoğalan bir şekilde açlığın pençesinde.İnsanlarım kendilerini bildiklerinden beri yoksullar ve hayattan yoksunlar.Köylüm,çiftçi kardeşlerim yılın her anı sabah serininden akşam karanlığına kadar toprağa terini akıtmakta.Bu sene belki bu sene biraz rahat ederim,az da olsa para kazanırım umudu ile her geçen yıl daha fazla çalışmakta ama yine yok,yine yok.
İşçi yoldaşlarım yeri geldiğinde kollarını,bacaklarını tezgahlarda kaybetmekte.Sırf biraz daha insancıl bir yaşam sürebilme umudu ile bu zorluklara katlanmakta.Vesselam ülkemin yaşadıkları bunlar.Her gün,her an eksilmeden aksine artarak aynı şeyleri yaşamakta.Diyeceksiniz ki şimdi bunların ne alakası var dejavu denilen olayla.Bir alakası var mı,yok mu aslında ben de tam olarak bilmiyorum.Arkadaşlar çok aranan başlıklarda yazda okunsun dediler bende başlığı dejavu koydum.Başlığı böyle koymuş iken içine de bir iki yerde yazmak zorunda kaldım.Benim bildiğim tek şey bunlar;ülkemin acı gerçekleri.Her gün eksilmeden yaşanılan ve bu gidişle yaşanılacak olan olaylar bütününden birer parça.Bir yurtsever olarak canı yürekten üzmekte bunlar beni ve eminim ki benimle aynı üzüntüyü paylaşan bir çok yurtsever insan var.Ben de istedim ki düşüncelerimi onlarla paylaşayım.Bu yazıyı okuyup benimle aynı düşünen ya da düşünmeyen tüm dostlara canı gönülden teşekkürler.Sevgi ve saygıyla kalın.

"Çok eskiden yaşadım bu anı ben"
Dersiniz şaşkınlık içinde.
İlk girdiğiniz bir ev,bir merdiven
Birden güneş vuran pencere,

Ve tam sırasında tren düdüğü...
İşte böyle gelmişti siz dünyada
Değilken bir gün öğleüstü
Bu renklerle bu sesler bir araya.

Yaşamak anımsamakmıdır yoksa?
Sanmam,bizde bir sestik belki
Birileri için yıllar önceki
Şaşırtıcı karşılaşmada.

Melih Cevdet Anday...

M.KESKİN……..

UTANÇ GÖMLEĞİ...

Deniz Mahir Ulaş sonuna kadar savaş.Dün böyle bağırıyordu İstanbul’da ki sözde devrimci göstericiler.IMF toplantılarını protesto amacı taşıyan gösteriler ve polis müdahaleleri sonucunda insanlık tarihine utanç tablosu olarak geçecek olaylar meydana geldi dün İstanbul’da.Polise,yaptığı müdahalelere değinmek dahi istemiyorum.Biliyorum ki polisin zihniyeti belli amacı belli peki ya göstericiler?
Kendilerini Solcu,Marksist,Komünist,Devrimci nasıl tanımlamak isterseniz öyle tanımlayın bir grup insan aslında hiç de öyle olmadıklarını dün gösterdiler.Kaldırım taşlarını sökmek,esnafın dükkanlarını taşlamak,banka camlarını kırmak ve bu vesile ile halka zarar vermenin neresi devrimcilik?Üstelik polisinde katkısıyla bir de insan hayatını kaybetti bu ahmaklar yüzünden.Bence bu arkadaşlar savundukları fikriyatı kavrayamamış ve üstlendikleri misyonun farkında değiller.Marks Komünist Manifesto’da bunlardan mı bahsediyordu,Komünizmi böyle mi tanımlıyordu? diye bir sormak lazım arkadaşlara.Yıkmak,yakmak insan canına zarar vermek.Benim bildiğim kadarı ile eşitlikçi,özgür,emekten yana insan mutluluğunu amaçlamıştı Marks tüm eserlerini kaleme alır iken.Bakıyoruz ki arkadaşlara bu düşüncelerden eser yok.Yağma talan ve sonuçta bir insanın ölümü.Dünyanın hiçbir düşüncesi,hiçbir ideolojisi(faşizm hariç;çünkü faşizm bir düşünce sistemi değildir.)bir insan canından önemli değil ve insan canına kastı savunmaz.
Büyük ihtimalle hatta emin olarak söylüyorum ki bu arkadaşlarla okuduğumuz kitapların,yayınların çoğu aynı ama yok bunlar okuduklarını yanlış uyguluyorlar.Teorik olarak algıladıkları fikirleri uygulamada tam tersi olarak kullanıyorlar.Komünizm,Marksizm,Devrimcilik bu değildir.Devrimci insan halk için ve halkıyla beraber vardır onların yaşam kaynaklarını,geçim şartlarını yok etmek için değil.Ve en önemlisi bir devrimci asla insan canına kast etmeye kalkmaz üstelik bu can bir emekçinin halktan birinin canı ise asla.Tekrar ve üstüne basa basa söylüyorum ki Marksizm,Komünizm insanlığı mutlu etmek için,halkları refah içinde yaşatmak için vardır ve var olacaktır.
Dünyanın hiçbir düşüncesi bir insanın hatta bir canlının canından önemli değildir.Tüm bu sistemler insanlar için vardır onları yok etmek için değil.Ve ben diyorum ki;bunlar Devrimci,Solcu değiller.Ben tüm Devrimciler adına bu kendini bilmezleri kınıyor ve Marksizm’e giydirilmek istenen utanç gömleğini lanetliyorum.

Topraktan atesten ve denizden doganlarin en mükemmeli dogacak bizden................................ ve insanlar ellerini korkmadan düsünmeden birbirlerinin ellerine birakarak yildizlara bakarak:-"Yasamak ne güzel sey!"diyecekler;bir insan gözü gibi derin bir salkim üzüm gibi serin bir ferah bir rahat bir isitilmemis sarki söyliyecekler..Hiçbir agaç böyle harikulade bir yemis vermemis olacaktir.Ve en vadedici bir yaz gecesi bile böyle sesler böyle inanilmaz renklerle sabaha ermemis olacaktir..Topraktan atesten ve denizden doganlarin en mükemmeli dogacak bizden...Nazım Hikmet Ran


M.KESKİN

Hıdır Hıdır hahaha piçozlara okuyun...

> >>Hıdıır... Hıdııırrrr...> >>> >>- Hıııı??! Ne vaaarr??> >>> >>- Uyuyon mu?> >>> >>- Yok börülce ayıklıyom... Soru mu lan bu Hacer? Uyuyom tabii ya ne> >>etcem... Yat sen de zıbar hade...> >>> >>- Senin işin bitti tabii, devirip gıçını yatabiliyon... Şipşak yap,> >>sonra horul da horul uyu... Bi gere de geç gessen dişimi gırcem...> >>> >>- Gecen gece 'eve geç geliyon' diye dırdır ettiydin de, ben senin> >>dişini gırdıydım ya daha ne istiyon?> >>> >>- Ben oole geç gelmekten bahsetmeyom... Birlikte gelmektenbahsedeyom...> >>> >>- Beraber mi gelcen? Gız o saatte dışarda senin ne işin var ki eve> >>benimle gelcen lan?> >>> >>- Off be Hıdır off beee Hıdııırr. Sen beni annamıyong...> >>> >>- Ya sabıııırrr... Uykumu gaçırdın gene bak, de hele ne istiyon...> >>> >>- Orgazm neyin istiyom damam mı? Orgazm olmak benim de hakkım...> >>> >>- Orgazım da ne lan?> >>> >>- Hıdır... Bazen diyom ki kendi kendime acaba ben de zoofili mi var?> >>> >>- Ne fili? Ne diyon ya?> >>> >>- Zoofili... Yani hayvanlarla ilişkiye giren dimek. Eh ben de senin> >>gibi bi öküzle her gece yataga girdigime göre...> >>> >>- Sen bana öküz mü diding?> >>> >>- Bildigin kelimelerden konuşunca annıyon bakıyom...> >>> >>- Ya Hacer yat diyom sana... Orgazımmış... Yok bilmemne filiymiş...> >>> >>- Ne fili be cahil ay... Zoofili...> >>> >>- Hacer yarından tezi yok o gadının evine temizlige getmiyon, damammı?> >>> >>- O gadın didiğin gosgoca bi yazar damam mı? Dogru konuş.> >>Feministlerin başı... Lideri... idolüm o benim.> >>> >>- Ne dol ne dol?> >>> >>- Idolüm deyyong... Onun evini timizlemeğ benim için şerefdir damam> >>mı? Bütün gitaplarını, dergilerini oguyom ben onun...> >>> >>- Sonra da yalan yanlış ögrenip benim uykumu gaçırıyon... Sana ne> >>lazım orgazım... Onlar zengin garıları için...> >>> >>- Heç de bile... O fizyolojik bi ihtiyaç... -> >>- Fiz...yo...ne?> >>> >>- Milletin gocaları evrim geççüdü metroseksüel oldu... Sen daha bi> >>insan olamadın be Hıdır... Evrim... evrim... eviluşın...> >>> >>- Haceeeeerrr...> >>> >>- Neeee?> >>> >>- Gız bu deminden beri dediklerini tekrar etsene peş peşe...> >>> >>- Ne oldun lan hıdır, yanakların al al oldu...> >>> >>- Dediimi yap seeennn.> >>> >>- Eviluşın... Orgazım... Metroseksüel... Zoofili... Fizyolojik...> >>idol... istersen apurçunist de diyem... Ne olcaksa...> >>> >>- De Hacer deee... Bi daha söyleee...> >>> >>- Ne yapıyong Hıdır... Kudurdung mu len?> >>> >>- Sen bu gavurca lafları edince gozüme yabancı avratlar gibigöründün> >>de bi an...> >>> >>- Istemiyom Hıdır... Kendimi şu an ilişkiye hazır hissetmiyom...> >>> >>- Ama ben hissediyom... Gel buraya...> >>> >>- Bu bi konsantrasyon meselesi Hıdır...> >>> >>- Gonsontrosponon diyen dilerini yiring... Gel buraya Helga...> >>> >>- Ne Helgası be? Adım var benim... Bireyim ben... Bıraaaak...> >>Yetiiiişiiiin... Aile içi şiddete maruz galıyom... Heeeellppp...> >>Heeellllpppp...

Aşk: Martı Kanadına Sıçan Başka Bir Martı



Arkadaş o değil de ....
O değil de ne?



Yine yazım aşk üzerine olacak baştan belirteyim sonra mızıkçılık yapmayalım. "Aşk bir martı kanadına sıçan başka bir martıdır."
-Neden mi?
* Bir martı bir martıya bunu yapmaz insan insana bunu yapar. Öyle kötü bir olaydır ki bu... tarif edilemez. İnsan denen mahlukun sadece içgüdüleriyle hareket eden hayvandan akıllı olduğu söylenir. Hatta insan düşünen bir hayvandır denir. Şimdi hepimizin hayvan olduğu konusunda anlaştığımıza göre düşünen insan her düşündüğünde haklı olacak diye bir kural yok. Beyniyle düşünen vardır kalbiyle düşünen vardır... mert gibi başka yeriyle düşünenler de vardır. Kimisi sosyal düşünür kimisi matematiksel kimisi kinestetik düşünür kimisi düşünmez.

Karışık Videolar

Tarz olarak birbirinden farklı ama güzel şarkılar, videolar.
Hasret Gültekin - Çeke Çeke


Doğa için çal. Sevdiğim bir çok kişi burada çalmış söylemiş :)

Doga icin cal ! / Divane Asik Gibi - Official Video from Doga icin cal on Vimeo.
Aygız ( Azeri Türküsü)

Sessizlikte ki ses...

Dünyada uçsuz bir okyanus, okyanus ortasında bir gemi, gemi içinde tek başına bir adam. Tek başına ama yalnız değil. Nasıl olur bu demeyin olur. Hani herkesin başına gelmiştir ya da sade benim başıma gelir. Kalabalık gürültülü bir ortam, onlarca insan içindesin ama kendini yalnız hissedersin, için sıkılır. Konuşulanlar seni sarmaz sen aslında orada değilsindir; zihnen yoksundur yani.
Buna benzer bir durum okyanus ortasında kalmış adamın hali. Kalabalık içersindeki yalnızlıktan kaçmış, gürültü içindeki sessizlikten uzaklaşıp, sessizlik içindeki sese ulaşmış. Ses bir anlam bütünüdür insan gözünde veyahut öyle gelmektedir bizim adama. Denizde bulmuştur o anlamı. Balıklarda kavramıştır sesteki o sırrı birçok insan içinde anlayamamış, bulamamış iken bu ufak ayrıntıyı. Denizin dalgası vermiştir ona; dünyanın en güzel salonunda, en güzel kürsüsünde, dünyanın en iyi konuşmacısının veremediğini. Konu dünyanın en güzel konusu iken ne bileyim; aşk, sevgi, umut, özgürlük… ama tutamamıştır denizdeki dalganın hışırtısını.
İnsanlarla anlaşamadığı kadar iyi anlaşmıştır oltasına takılan balıklarla. Hayvan dememek lazım sonuçta insanda bir hayvan az biraz düşünse ide. İşte o düşünen hayvan yani; insan anlayamamıştır bizim adamı, anlatamamıştır kendini onlara. Şaşmamak lazım esasen buna; Tanrı bile kendini anlatamadı daha bizlere. Düşünsenize Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an. Sorarım sizlere anlamış olsa idi insan Tanrı’yı yollanır mıydı bu kadar kitap? Bu kadar farklı din gelir miydi yeryüzüne. İnsan anlamadıkça Tanrı din yolladı, Tanrı yolladıkça insan kavga etti, kan döktü, can aldı, can verdi anlamamakta direndi. Bunlardan dolayıdır bizim adamın denize kaçışı tüm bu anlamsızlıklardan dolayı. Anlaşıyordu balıklarla; her gün ihtiyacı kadar tutuyor fazlasını istemiyor, rahatsız etmiyordu onları. Kirletmiyordu balıklarla ortak yaşam alanı olan denizi. Aylar geçti yıllar geçti bu olay adam ölünceye kadar böyle sürüp gitti.
Gün geldi adam öldü,tekne kayboldu,okyanus tükendi.İçi boş bir ceviz gibi kaldı dünya.Dilden dile dolaşır oldu bizim adamın öyküsü.Dünyanın başka yerlerinde ki başka denizlerde balıklar arar oldu bizim adamı.Tanrı’dan üç emir daha geldi biri sana biri ona biri de bunu yazan deliye…..

*
Silindi gönülden acı /Kalbe mubabbette buldum ilacı /Ben de müridinim işte Mevlana/ Ebede set çeken zulmeti deldim/ Aşkı içten duydum, arşa yükseldim /Kalpten temizlendim, huzura geldim /Ben de müridinim işte Mevlana

*:Nazım Hikmet.


M.KESKİN.