NaSıL ÇöZüM AmA....

Şimdi efendim memleketin hali malum; bütün sistemler çökmüş durumda hangisini ele alsan kopuyor. Eğitimden tutalım sağlık, hukuk, asayiş falan filan saymakla bitmez. İşte eğitim sistemimiz, öğretmen sıkıntısı, derslik sorunu, sosyal devlet anlayışı olmayışından velilerimizin dünyanın parasını harcaması, öğrencilerin birer yarış atı gibi birbiriyle yarışması vb. gibi bir sürü sorun. Sağlık sistemi desen sizlere ömür. Hastaneler tıklım tıklım insan dolu herkes hasta. Yeterli doktor yok, hastane yok. İlaç alırken para, muayene olurken para para Allah para her şey para.
Hukuk konusuna girmek istemem yıllardır sonuçlanmayı bekleyen davalar var adliyeler dolup taşıyor suçlularla. Yargı bağımsızlığı konusu, hâkim savcı yetersizliği, yok yargı siyasallaştı siyasallaşmadı dedikodusu almış başını gidiyor. Asayiş desen çabası; her yer suçlu dolu dünyanın polisi görev yapıyor yine suç var ortada nasıl iş anlayamadım doğrusu. Terör desen almış başını gidiyor yok efendim yok memleketin hali içler acısı bunlara bir an evvel çare bulmak gerekir değil mi efendim? Buyurun azizim bana mı demiştiniz? Size diyorum ya beyefendi yahu siz beni dinlemiyor musunuz? Dinliyorum dinlemesine de üstadım sizin bu dediklerinize bir çözümünüz var mı? Ben onu düşünüyordum iyi diyorsunuz sorunlar hakkında da çözümünüz var mı? İşte efendim bizde ondan bahsediyoruz ya. Eğitimde öğretmen sıkıntısı, hastanelerde doktor yokluğu, ilaç pahalılığı, hukukta sonuçlanamayan dosyalar, etrafta cirit atan suçlular ondan sonracıma –tamam beyefendi tamam ben anladım sizi-.
Sen diyorsun ki öğrenciler olmasa öğretmen olmaz, öğretmen olmasa okul olmaz böylelikle eğitim sorunu da kalmaz. Ondan sonra hasta olmasa doktor olmaz, doktor olmasa hastane olmaz, hastane olmasa sağlıkta sorun olmaz değil mi? Fevkalade söylediniz. İşte suç olmasa suçlu olmaz, suçlu olmasa olay olmaz mahkemeye gerek kalmaz. Zaten suçluyla suç da olmayınca asayişte kendiliğinden çözülür değil mi? Yahu üstadım ne güzel söylüyorsun tam içimden geçenler ah nerede bizim memlekette bunlar yok efendim yok bizim memleket batmış. Valla bizim memleket batmış mı bilmem ama beyefendi biz sizlerden sıkıldık yeter artık çözümsüz çözümlerden bahsedip sorunları çözüm çözümleri sorun diye gösterdiğiniz bence siz olmasanız başka bir şeye gerek kalmaz…

Oysa başka bir şafağı bekliyor vurgun yürekler
Kimi gölgelere aldanıp akşamlara kanıyor
Kimi yalnızlığın peşi
Sıra sığınaklar arıyor
Ve geceyi yakıyor kentin sokakları ışık yerine
Ama uzaklar ıslak ellerimizi görmesin diye
İçimizdeki çocuk hep karanlıkta ağlıyor.
Ahmet Can Akyol

M.KESKİN….

Denize dönmek istiyorum....

Sırtımı duvara dayamış oturmaktayım bulutsuz bir gökyüzü yıldızlar ışıl ışıl parlıyor dışarıda. Milyonlarca belki de milyarlarca yıldız tanesi. Eskiden yani çocukluğumda bir yıldız kaydığı zaman dünyada bir yere düşer sanırdım, acaba nereye düştü diye meraka kapılırdım. Sonra öğrendim ki öyle değilmiş. İlginç olurdu aslında dünyamıza düşse yıldızlar…
Gökyüzünün kalabalığından, sıkış tepişliğinden canı sıkılan bir yıldız olsam denize düşmek isterdim dünya da. Deniz engin, deniz sonsuz. Müthiş bir derinlik ve kudret var denizde hele okyanuslar. Gökyüzünün yere inmiş hali sanki ama daha sakin ve daha görkemli. Yosunlar, balıklar ve diğer deniz canlılarıyla beraber yaşamak isterdim diplerde, onlarla beraber seyahat etmek ama yakalanmadan köpek balığına. Başkada bir yere düşeyim istemezdim dünyada, inmek istemezdim karaya yok hayır. Bütün kötülükler orada çünkü; gözyaşı, ölüm, acı, umutsuzluk yani kısacası insanoğlu arkadaşım insanoğlu elinin değdiğini kurutan insan var orada. Oysa ben Tanrı’nın gözyaşları ile yıkanmışım kutsalım yani. Kâğıdımın satırlarında acının, kanın izleri sitemkâr bir tavır içersinde kalemime karşı. Duymak istemiyor anlaşılan bu gece kalemimden dökülecek iç karartıcı cümleleri. Canını yakmakta kalemim kağıdın, belki de mürekkebi bitiyordur kim bilir.Hep öyle olmaz mı bir şeyler,birileri hayatlarında bir noktanın sonuna geldiği zaman canı yanar,can yakmaya başlar.Mutluluğunu kaybettiğinde etrafındakileri de mutsuz etmeye çalışır tamamen bencil bir tavır takınır.Zenginliği kaybeden zenginleri sevmemeye başlar ve gariptir ki fakirlikte de iş böyledir.Fakirlikten kurtulan insan sevmez artık fakir insanları hor görmeye başlar onları canlarını yakmaya çalışır tuhaf doğrusu.Benim yıldızıma ne oldu nerde kalmıştık?
Kısır çelişkiler içinde sıkılıp denize düştüm gökyüzünden.Doyasıya özgürlüğün bahşedildiği mutluluk ve yaşamın olduğu dünyalara yol alıyorum huzur içinde.Balıklar,yengeçler eşliğinde uçsuz bucaksız alanlara yüzüyor,görkemli derinliklere dalıyorum.Neşeli bir gülümseme yüzümde,kalbim sevinç dolu aman dikkat etmeli köpekbalıklarına yakalanmayalım….
“Işıklı sesi o şarkıcının
Bir insan yüreğinden taşan sevgi
İnanıyorum yıkacak duvarlarını zindanların
Kurulacak sevginin ve özgürlüğün egemenliği”*

*Ataol Behramoğlu
M.KESKİN….

Sokak lambası...

Saat gecenin yarısını geçmişti bile dışarıda ince bir yağmur tembelce sessizce yağıyordu. Yitik bir sokak lambası loş ışığı etrafında sokağı aydınlatmaya çalışıyor yağan yağmur altında ıslanan adam lambanın altında oturuyordu. Belli sarhoştu başka kim böyle bir havada dışarıda durur ve ıslanmayı göze alırdı. Bir türkü mırıldanır gibi ağzını oynatıyor ve belli belirsiz kelimeler iki dudağı arasından dökülüyordu.
“Açlığın egemenliği” hüküm sürüyor yeryüzünde ve insanlar açlar; fakat yinede memnunlar durumlarından ya da öyle görünüyorlar. Öyle görünmek zorundalar başka bir şey gelmez ellerinden. Kime sığınsınlar ki nereye gitsinler güç karşı tarafta ve onlar çaresiz yalnız bırakmış güzel insanlar onları ne yapsınlar? Ah Tanrı mı? Ondan yardım beklemek işlerin en aptalcası. Tanrı hayatın insanlara ne kadar acı çektirdiğini bilmiyor ya da biliyor da insanların yardımına koşmak istemiyor. Tanrı öyle her şeyden haberdar, sonsuz güçlü ve merhametlide değildir, sözün kısası yoktur! Uydurma hepsi uydurma bütün hayat uydurma ama ben kanmam bunlara.
Dünyayı aşk ve açlık yönetiyor. İnsanların o kadar abartılı tekniklere ihtiyacı yok buğday tarlasını sürmek yeter esasen onlara. Hayatı kolaylaştırmak için bulunduğu söylenen her türlü yenilik zorlaştırıyor daha bir yaşanmaz yapıyor yaşamı. Hunharca sağlanan gelişme ve bunun çekimi altına girmiş insanoğlu sistemin kendisine sunduğu yeniliklerden yararlanmak isterken ekmeğinden oluyor. Açlığın yoksulluğun etrafında kümelenen insan yığınları kendilerine ekmek vaadinde bulunanlar altında eziliyor, onlara boyun eğiyor kendilerini yönetmelerine izin veriyor. İnsanın kendi kendine bulduğu tamamen doğal bir afyon olan aşk bir başka hüküm sürücü dünya da. Romeo’lardan Şirin’li masallara kadar her çeşit hikâye de kendinden geçmiş insanlar etraflarında olandan bitenden habersiz anı yaşamaktalar. Tamamen insani ve hormonlara dayalı bu duygu çerçevesinde dünyevi sorunlardan kendilerini soyutluyorlar. Ama yine de en masumu aşk; dünya yöneticileri arasında sadece yaşayanlara zarar veriyor ve kan dökmüyor.
Yağmur şiddetini artırır iken sessiz gecede sokak lambasının altında oturan sarhoş adamın ağzından bu cümleler dökülüyordu. Birileriyle bir şeylerle kavga eder gibi bir hali vardı heyecanlıydı. Durmadan ara vermeden konuşuyor bu ve buna benzer cümleler kuruyordu. Tüm bunları sen nasıl duydun diye sorarsanız bendim o adam…

M.KESKİN…

Bir Kaynananın Kötü Sonu




Bu yazacağım hikayeyi mi desem, fıkrayımı desem, kişiler ve olaylar yaşanmış mı gerçekle yakından uzaktan alakası varmı bilmiyoruz. Ama beğenip güldüğüm bir yazı olduğu için burda yayınlamak istedim..

Üç tane damadı olan bir kaynana damatlarının onu sevip sevmediğini anlamak ister ve..

Bir gün büyük damatla gezmeye gider, sahilde gezerken denize düşer. Büyük damat durmaz hemen arkasından atlar ve kurtarır. Bir sonraki gün evin kapısında Peugeot 206 marka bir araba görür ve üstündeki notta “Teşekkür ederim” oğlum yazar.

Başka bir gün ortanca damat ile gezmeye çıkar ve nasılsa yine denize düşer. Ortanca damat hemen arkasından atlar ve kurtarır. Bir sonraki gün evin kapısında o da Peugeot 206 marka bir araba görür ve üstündeki notta “Teşekkür ederim damadım, Sevgili kayın validen” yazar.

Diğer gün küçük olan ile sahile gezmeye çıkar (Hepde çıkıyorlar bu kaynananın amacı farklı sanırım damatlarla gezip durması bir garip denize düşer(!) küçük damat yerinden kıpırdamaz. Hakettiğini düşünür. Bir sonraki gün evin kapısında Porsche Carrera Gt son model araç görür. Üstündeki notta ise “teşekkür ederim sevgili damadım Sevgili Kayınpederin” yazar.

ANLAMADIN,ANLATAMADIM...

Öyle zor ki senden bahsetmek

Senin hakkında konuşmak

Kâğıttan taşıyor ismin, sığmıyor satırlara.

A’nın peşine takılmış b,c ve diğerleri;

İnat ediyorlar senden bahsetmemek için.

İsyankâr oldu sözcükler

Kelimeler anlam yitirdi

Kalem oynamıyor kâğıt üzerinde, konu sen olunca

Elim idam mahkûmundan korkak oluyor

Sana yazmaya kalkınca

Bir başka atıyor kalbim adını anınca

Sen değilsin aslında beni heyecanlandıran iyi biliyorum yaşadım

Sende ki bana bu hissettiklerim farkındayım

Ama yine de o sensin

Lanet olsun anlamadın,anlatamadım……


M.KESKİN

KAÇAMIYORUM....

Düştüm yerlere gerçekten değil rüya hiç değil düşüncede düştüm yerlere.Umarsızca,arkama bakmadan ve adımları kontrol etmemecesine koşarken düştüm yerlere.Yakalandım kaçamadığımdan mı,yoksa kaçmak mümkün olmadığından mı bilemeden yakalandım.
Her şey hakkında,her şeye dahil;gördüklerim,konuştuklarım benimle temas eden her nesne,her kişi hakkındaki düşüncelere yakalandım.Beş,altı,yoksa yedi mi oldu yıkıyorum yüzümü belki kurtulurum diye onlardan ama yok olmuyor.Aynaya baktım gördüğüm ben değil;ama bana benziyor,benden de çok benziyor bana ama ben değil.Kalbim daha bir hızlı atıyor düşündükçe,düşünceler çoğalıyor kalbim hızlandıkça.Beyin mi yaşatıyor insanı,kalp mi hangisi olmazsa insan olmaz?Al işte sana bir düşünce daha yok kaçamam ben düşünmekten.Peki aynadaki kim?Hani şu bana benzeyen ama ben olmayan.Düşünen tarafım mı yoksa düşünceden kaçmak isteyen tarafım mı?Bak bir düşünülmesi gereken konu daha olmuyor kaçamıyorum.Nasıl düşünmez ki insan bunca olanları,çevresinde gelişenleri,var olan hoşnutsuzlukları……..
Afrika’daki aç insanları,Iraklı çocukları ve ülkemde var olan kardeş kavgasını….tüm bunlar üstüne düşünceler ve ben kaçamıyorum.Niye kaçmak istiyorum ki onlara mı benzemek niyetim?Düşünmeyene,düşünmek istemeyene,insanları öldüren,aç bırakanlara,beni bu düşüncelere atanlara mı benzemek istiyorum?Cevap;bilmiyorum…Kısa bir sessizlik;kalbim yavaşladı gece uzun ve karanlık,benim amacım ufak bir yolculuk.
İnsan yüreğine bir yolculuk amacım;anlamak onları açlığı anlamak,yoksulluğu,çaresizliği,umudu anlamak amacım sevinci,mutluluğu…. Anlamak gideni ve gelmekte olanı.Uzun ve zorlu bir yolculuk biliyorum ama imkansız değil.Ufak bir hayal;saldım düşüncelerimi serbestler şimdi ve kafam dinç.Gidiyorlar dizginlerinden kurtulmuş bir kısrak şiddetinde gidiyorlar.Durdular Nazım’ın hücresi o güzel mavi gözleri ile Nazım karşılarında olmaz ayrılın.Japonya atom bombasında eriyen çocuklar durun geri gelin,bir baktım Deniz idam sehpasında korkusuzca duruyor.Diyarbakırlı çocuklar gözlerinde korku ve telaş,Iraklı anneler yaşlı yürekleri…Offfff başım dertte bu düşüncelerimle yoruyorlar beni.Sabah olmak üzere koşuyorum,kaçmaya çalışıyorum olmuyor düşüncelerden sıyrılamıyorum uyku çöktü uyuyamıyorum.Düşünceler,düşünceler,düşünceler…….

M.KESKİN……

Demir Demiröz - Shred

Arkadaş işte melodic shred budur!! Israrla tavsiye ediyorum.