BARIŞ....


Yüzyıllar öncesinde ilk kanın dökülmesi ile birlikte yeni bir kelime ortaya çıktı; barış. Benim kuşağımın, benden önceki kuşakların kısacası tüm insanlığın özlem ile andığı kelime. Üstüne şiirler, şarkılar yazılan, düşünceler üretilen, eserlere konu olan kelimedir; barış. Bir sürü edebiyat insanı, şairler, yazarlar, filozoflar dünya üzerinde barışın özlemini çekmiş, ona dair eserler üretmiş ve var olması için ter dökmüştür. Bunlara yeryüzündeki dinler de dâhildir. Yeryüzüne Tanrı tarafında indirildiği söylenen kutsal kitaplarda insanların barış içinde yaşaması ile ilgili emirler içermektedir.

“Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.” diye geçmektedir. Son kutsal din olduğu varsayılan İslamiyet de ve onun kutsal kitabı Kuran da insanlara barış bu kelimelerle öğütlenmektedir. Ama ne yazık ki İslamiyet bu gün terör kelimesi ile eş anlamlı hale getirilmeye çalışılmaktadır. Bu çok üzücü. Bir diğer kutsal din varsayılan Hıristiyanlıkta aynı derecede barış ile ilgili emirler ve bilgiler içermektedir. İncil’in bir yerinde “Kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davası olup mintanınızı almaya çalışana abanızı da verin. Sizi bin adım yürütmeye çalışanla iki bin adım yürüyün.” diyerek hoşgörü ve barışa ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Gelin görün ki başta kilise olmak üzere Krallar, İmparatorlar Ortaçağ karanlığında bunun tam tersini uygulamış binlerce insanın kanı akıtılmıştır. Avrupa din savaşları ile kana bulanmış, Kilise saçma uygulamalarla “Engizisyon Mahkemeleri” insanları ölüme mahkûm etmiştir.

İnsan yaşamının önünde büyük bir umut olarak duran edebiyat, yeryüzünde barış olsun diye çok uğraşmıştır. Yazarlar, şairler her fırsatta barışı tanımlamış, ona özlemlerini dile getirmişlerdir.

“Ölüm yüreklerde az yer kapladığı ve güvenli parmaklarda mutluluğu gösterdiği zaman bacalar; ikindi vaktinin büyük karanfilini ozan ve proleter birlikte kokladığı zamandır barış.”Kapı komşumuz, bize bizim kadar benzeyen Yunanlı şair Yannis Ritsos böyle tanımlıyor barış kelimesini. Bir başka şiirde bu sefer bizden birisi Vedat Türkali barış için “Dünyayı böylesine sadrımı kollar/Ne etsin kelepçe neylesin zincir/Kaç kez gösterdi tarih aldatmayacak bizi/Bu denizli kuşlu dünya da/Bir tek acılar mıdır payımıza düşen/Dökülsün beş kıta da/Ekmek de özgürlük de barışın gülleridir.” diye yazıyor.

Milyonlarca insanı peşinde sürükleyen dinlerin buyrukları, bunca şair, yazılan şiirler boşaymışçasına dünya yine kan ve gözyaşı ile ıslanmakta. Bu gün hangi insan olur ise olsun çıkıp sorsak muhakkak ki barış istiyordur. İş kelimeler ile anlatıma geldiği zaman barış yanlısı olan insanlar uygulama anında tabiatlarına, hırslarına yenik düşüyorlar. İçersinde bulunduğumuz dünya da var olan mülkiyet hakkı, sermaye ve lükslerimiz çerçevesinde vahşileşiyor karşısındaki insana akla hayale gelemeyecek kötülükler yapıyor. Birçok insandan duyarız-ki eminim bizlerde söylüyoruz-karşımızdakine hoşgörü gösterirsek mutluluk olur, barış olur zırvaları. Bu tamamen yalandır. Barış kelimesi eşitlik, adalet etrafında var olan bir kavramdır. Oysa hoşgörü denilen kavramda güçlü bir kesimin, güçsüze tahammülü söz konusudur. Eşitliğin olmadığı, güçlü güçsüz kavramını var olduğu bir ortamda barıştan söz etmek ahmaklık olacaktır. Böyle bir ortam anca savaşı ortaya çıkarır. Tıpkı bu gün ve öncesinde dünyamızda olduğu gibi.

Savaş acı, gözyaşı, ölümler ve yıkım demektir. Savaş evlatsız kalan anneler, yetim kalan çocuklar demektir. Taoist felsefenin kurucusu varsayılan Lao Tzu “Ordunun geçtiği yeri dikenler bürür; Savaşları acı yıllar izler.” diyerek savaşın dehşetini ortaya koymaya çalışmıştır.

Yine bir başka lider, ulusumuzun kurtarıcısı M.Kemal Atatürk’te bir sözünde “Milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe savaş bir cinayettir.” sözü ile savaşın vahşetini ortaya koymuş, barış kelimesinin önemini vurgulamaya çalışmıştır.

Tüm bu yazdıklarımın ışığında barış özleminin son bulması;mutlu,barış dolu bir dünya diliyorum….

*Yıkıntılar arasında kaç çocuğun hayalleri kayboldu? İnsan neden kendini unuttu neden kendinden oldu? Hangi yolda kaç kişi bir hiç uğruna canından oldu? Hep yalan söylenmiş hep yalan Ayrılanlar hiç kavuşmadı, dinlediğim masallar hiç gerçek olmadı Kimse sandığım kadar masum kalmadı, savaş durmadı ölüm azalmadı...

M.KESKİN….