NİYE SEVER İNSAN?..


Dünyaya ilk geldiğimiz andan itibaren birilerini ya da bir nesneyi sevme gereği duyar ve çevremizdekiler tarafından bu doğrultuda yönlendiriliriz.

Bizi dünyaya getirdiği için anne babamızı severiz. Bize iyi davrandıkları için büyüklere saygı duyar onları severiz. Bizlere bir şeyler verdiğine inanır, şükretme vesilesi ile Tanrı’yı, dini severiz. Gün gelip büyüyünce bizi mutlu ettiği, bizden bir şeyler barındırdığı için bir erkeği veyahut kızı severiz. Bizden bunlar ve bunlar gibi kişi ve nesneler dışında birde devleti sevmemiz istenir. Peki niye?

Devlet kavramı doğrultusunda bu konu için ülkemizi ele alıp irdeleyelim.

Ülkemizde Alevi bir yurttaş isen doğduğun günden itibaren sana ters olan bir inanç sana empoze ettirilmeye çalışılır. Eğitimde, sosyal yaşantıda, iş hayatında Sünni inancın baskısına maruz kalırsın. Birde solcu olduysan başına Çorum, Maraş, Sivas gibi facialar gelir. Ateşlerde diri diri yakılırsın. Üstelik tüm bunlar devlet eliyle ve devletin göz yumması ile gerçekleşir.

Kürt isen; dilin, kültürün elinden alınmıştır. Etnik kökenin saçma kelimelerle tanımlanır. Ötekisi olarak gösterilmiş, hor görülmüşsündür. Yaşadığın bölge sürgün yeri olarak kabul edilmiş, çürük elmalar senin payına düşmüştür bu devletin bahçesinde. Kürt olmuş isen eksik başlamışındır oyuna, üstüne üstlük birde solcuysan kuytularda faili meçhul cinayetlere kurban gidersin. Adını soran olmaz devlet adına, çukurlarda bulurlar çıplak bedenini. Çeteler eliyle devlet uygular tüm bunları sana ve senden sevmeni ister kendisini.

Türk isen ve solcuysan; sessiz kalmadıysan zulümlere, yaşanılanları görüyorsan tüm gerçekliği ile işkenceler kucaklar seni. Zindanlara tıkılır, Filistin askılarından geçersin. İdam sehpalarında gözlerini kaparsın dünyaya.

Rahat mıdır peki Alevi olmayanlar? Sağcı Kürtler rahat mıdır, solcu olmayan Türkler rahat mıdır, Sünni inancı benimseyenler rahat mıdır bu devlette? Bana sorarsanız hayır!

İşçi ya da memur ol hiç fark etmez çalışırsın bir ay boyunca ve sonunda paran eline geçmeden devlet el koyar üçte birine. Sen paranı almadan almıştır devlet vergisini senden. Elektrik kullanırsın faturada tüketim bedeli yanında bir sürü vergi. Bakım ücreti, TRT vergisi gibi ücretler çıkar karşına. Aynı olay su faturasında, telefonda, doğalgazda da başına gelir. Sigorta veyahut Bağ kur primini ödemişsindir ama hastanede muayene ücreti keserler senden, eczaneye gidersin ilacı karşılamıyordur devlet ilaç parası verirsin. Hazır sağlıktan bahsetmiş iken son günlerin modası malum domuz gribi. Kendin gönüllü aşı olmak istedin mi imza istiyorlarmış senden herhangi bir ters tepkide sorumluluk kabul etmiyoruz diye. Böyle saçmalık olabilir mi? sen sorumlu değimlisin benim sağlığımdan hani ya sen devlettin?

Düşünün ki bir evde yaşıyoruz. Başımızda annemiz ve babamız biz evin küçük çocuğu. Her gün dayak, eziyet annemiz babamız bizi itiyor kakıyor. Senden istediklerini yapman için çeşitli ceza yaptırımları uyguluyor. Yeri geldiğinde aç bırakıyor, yeri geldiğinde odalara kapatıyor yalnızlığa mahkûm ediyor. Böyle bir evde mutlu olabilir miyiz? Bu uygulamalara rağmen anne ve babamızı sevebilir miyiz? Devlette büyük bir aile gibidir. Halkına, kendi çocuklarına bu uygulamaları reva gören bir devlet kendisini sevmemizi istemekte haklı mıdır? Tüm bu yaptıkları doğrultusunda sorunsuz bir itaati bizden isteyebilir mi? veyahut biz bu itaati gerçekleştirebilir miyiz?

*Devlet bizim için mi vardır yoksa bize rağmen mi vardır? bu soruya cevap vermek isteyenleri dinlemeye hazırım.

M.KESKİN…
VE CELLAT UYANDIĞI YATAĞINDA BİR GECE/TANRIM DEDİ; BU NE ZOR BİLMECE?/ ÖLDÜKCE ÇOĞALIYOR ADAMLAR/ BEN TÜKENİYORUM ÖLDÜRDÜKÇE.