Ayvalık


Ayvalık, Balıkesir ilinin sevimli bir ilçesi. Gezdim, gördüm, beğendim bir de sizinle paylaşayım dedim. İzmirden 2 saat içinde ayvalığa gidebiliyorsunuz. Bir fotoğrafçılık kulubüyle ilk gezim olacaktı. A570is makinemle eos450d'lerin arasına dalma cesaretini gösterdim. Sabah telaşla otobüse yetişecem diye didindim eshot gelmedi bekletti beni. Sonunda yetiştim arabamıza. Ayvalığa ilk girince çok sıradan bir yermiş havası uyandırdı bende. Ne bileyim görünüş olarak İzmire benzer bir yer gibi geldi ilk başta. İlk başta ayvalığın içinden geçerek cunda'ya girdik. Yolda rehberimiz Serkan abi uyarıda bulundu burada her gün saat 5'te İstiklal Marşı okunur. Herkes işini o saatte bırakır dedi. Bu uyarıyı aldıktan sonra Cunda'ya girdik. Cunda'ya girince boğucu, leş gibi bir sıcak vardı. Hani derler ya sıcaktan donum götüme yapıştı. Öyle bir şeydi işte.(Cunda: Ali Bey Adası)

Cunda'da hepimiz dağıldık ve fotoğraf avına başladık. Her grup başka bir yere gidiyor ve kendi modelini seçiyordu. Tarihi ara sokaklara daldık. Sokaklar gayet küçük ve taştandı. Araba geçemeyecek kadar küçük bu taş sokaklarda o kadar çok hikaye vardı ki şaşarsınız!.
Cundanın sokaklarında gezerken dikkatimizi çeken önemli bir şey halkın cana yakınlığıydı. Fotoğrafçılar buraya o kadar çok geliyormuş ki halk artık onları benimsemiş ve onlara fotoğraf için malzeme çıkacak yerleri tarif ediyorlardı.



Çocuklar bize model olmak için can atıyorlardı burada. Biz nereye gidersek bizi takip ediyorlardı bazen de bize yol gösteriyorlardı.



Biraz sokak çekimleri yaptıktan sonra 90lı yıllarda Rahmi Koç tarafından restore edilen değirmene geldik. Burasını bir cafe tarzında döşemişler ve içerde bir kitaplığı bulunan oda yapmışlar. Odanın içinde duvar boyaları dikkat çekiyordu. Burada modelimiz bize poz verdi ve bir kaç poz fotoğraf çektikten sonra cafede oturup uzun soluklu bir fotoğraf söyleşisi yaptık.

Buradan indik yoldaki tarihi eserleri ve fotoğrafçı gözüyle baktığımız nesneleri çektik. Sanki buranın hayvanları bile bize poz veriyordu. Yolda kediler ve köpekler sırf bizim için güzel görüntüler oluşturuyordu.

Sonunda cunda turumuzun sonuna gelmek üzereydik. Buradan ayrılmadan önce yemek yemek istedik. Beybaba restaurantta Papilla denen balık türünün tadına baktık yemeğimizi yedik. Yemek yedikten dışarı çıktığımızda dışardaki restoranlar bizi çağırmaya başladılar İFC üyeleri, İzmirin en kaliteli fotoğrafçıları gelin ! diye çok şaşırdık gerçekten.


Buradan Ayvalığa geri döndük ve yeniden sokaklara dağıldık. Sokakta Balıkçıların çalışmalarına şahit olduk. Ağ ören, tamir eden balıkçıların fotoğraflarını çektik ve çok sıcak kanlı bir ayvalık kadını bize 1 tabak sarma ikram etti. Gezinin yıldızı olan bu sarma uzun süre konuşuldu.


Ayvalıktan çıktıktan sonra Şeytan Sofrasına güneşin batımını izlemek için yola çıktık. Burayı gördükten sonra " arkadaş şeytan da ağzının tadını biliyomuş ha" diyesi geliyor insanın. Ormanlık bölgesinin üstünde bir tepe kayallıklardan oluşan ufak uçurumlar ve göz alabildiğince deniz ve adalar....

Rivayete göre şeytan burada görülmüş ve ayak izi burada bulunuyormuş. Burada bir çok ormanlık alan bilerek(!) yakılmış. Nedeni de doğal dengeyi sağlamakmış.

Şeytan Sofrasına ayvalığın içinden kalkan otobüs ve dolmuşlarla ulaşabilirsiniz. Ayvalığa gidip burayı görmemek olmaz.

Peki Ayvalığa Nasıl Gidilir?
Ayvalığa şehirlerin ana terminallerinden otobüsle rahatlıkla gidilebilir. Ayvalığın içinde gezmek içinse Belediye otobüsleri veya dolmuşlar hizmet görüyor. Zaten ilk başta gideceğiniz ana bölgeye otobüs veya dolmuşla gittikten sonra saatlerce buralarda kaybolma korkusu olmadan gezebilirsiniz.


Yapmadan Dönme: Cundadaki taş sokakları gezmeden, tarihi değirmenin içindeki cafede colaya 5 lira çaya 2 lira vermeden, sokak çekimleri yapmadan, beybaba restoranda tabağı 10 lira olan balıktan yemeden, ayvalık sokaklarını gezmeden, İstiklal marşı okumadan, şeytan sofrasını görmeden... dönmeyin...